Hayatı Diri Tutmak

Hayatımızda bazen anladığımızı sandığımız şeyleri gerçekten idrak ettiğimiz anlar olur. Bu anlardan birini Asım Gültekin’in Alışmak Ölümüne Karşı kitabını okurken yaşamıştım. Alışkanlık dediğimiz şeyin aslında bir şeyi bilinçli olarak yapmanın neredeyse tam tersi olduğunu, okuma alışkanlığı kazanmanın ya da namaza alışmanın neden iyi bir şey olmadığını fark etmiştim. Kitap farklı konulara değinen denemelerden oluşsa da kitabın ismi olarak bu konuyu seçmesi çok anlamlı çünkü bilinçli olarak yapmadıktan sonra yaptıklarımızın pek de bir anlamı kalmıyor.

 

Asım Gültekin gayreti ve çalışkanlığından etkilendiğim, örnek aldığım kişilerdendir. (Bu cümlede geçmiş zaman eki kullanmaya gerek duymuyorum çünkü aramızda olmaması artık olmadığı anlamına gelmez. Yaratılanlar olarak bir kere var edildikten sonra var olmak tek seçeneğimizdir. Artık hep varız. Farklı yerlerde, farklı hallerde…) Bu yazıyı okurken varlığını hatırladığımız kişi diyor ki: “Alışmayın, ne yapın edin alışmayın!” Ünlemleri sevmeyen biri olarak bu cümledeki ünlemi haklı buluyorum. Çünkü alıştığımız şeyleri kaybediyoruz. Varlığı ve yokluğu bir oluyor ve dikkatimizden yavaş yavaş düşüyor. Sevdiğimiz bir insana, bir yere alışıyoruz ve uzun süre maruz kalınan kokuyu fark edememek gibi bunları da fark etmemeye başlıyoruz, ta ki yitirene kadar. Bu yüzden, alışmak ölümdür. Unutmak gibidir ancak unutmaktan farklı olarak alıştığımız şeyleri yapmayı zihnimiz hatırlar. Bilincimiz ise tam olarak farkında değildir. Alışmak aynı zamanda hayret duygusunu öldürmektir. İçinde bulunduğunuz durum sizi tatmin etmemeye başlar. Bu yüzden hayreti diri tutmak için bir şeylere alışmamaya, onları yeni tutmaya devam etmek gerekir. Örneğin namaz kılmaya ve bu esnada söylediklerimize alışıyoruz ve bu süreci neredeyse bir refleks gibi farkında olmadan tamamladığımız oluyor. Ancak namaz kılmamızın sebebi buna alışmış olmamız ve belli davranışların alışkanlık sonucu kendiliğinden ortaya çıkması olduğunda namazı bitirdiğimizde ona dair bir şey kalmıyor aklımızda. Belki de hangi sureyi okuduğumuzu bile hatırlamıyor oluyoruz ya da hareketlerimizin detaylarını ve anları. Ya da hep istediğimiz bir işe ya da eve kavuşuyoruz ancak kısa sürede alışıyoruz ve zevk alamamaya başlıyoruz. Alışmak psikolojik olarak öğrenmenin doğal bir gereği ve çeşitli durumlarla başa çıkmada inanılmaz faydalı olsa da zararlarını göz önünde bulundurup hayatımıza canlılık katmanın ve daha bilinçli yaşamanın da yollarını bulmamız gerek.

 

Asım abi bir konuşmasında ortalama bir ömür süresi üzerinden bu süre içinde okuyabileceği kitap sayısını hesapladığını söylemişti. Okumaya ve düşünmeye zaman ayırabilmek onun için yapılabilecek diğer tüm “fiyakalı” işlerden daha cazipti. Bu nedenle onu rahmetle anarken bu konuda verdiği örneğe de değinmek istiyorum. Kitap örneğinde de namaz örneğindeki durum geçerli. Çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak istiyoruz ya da kendimiz bu alışkanlığı kazanmak istiyoruz ama bunu bilinçli bir tercih haline getirmek üzerine pek düşünmüyoruz. Bu alışkanlığı kazanmakta başarılı olduğumuzu varsayalım. Alıştığımız için elimize bir kitap alıp okuyacağız ama bu sırada pek düşünmeyeceğiz belki de, içinde bulunduğumuz anın, okuduğumuz şeyin tam olarak farkında olmayacağız. Bu sorunu çözmek için bir nevi kendimize günde birkaç kere “Ne yaptığının farkında mısın” dememiz gerekiyor. İlerde elimizden kaçmış olacak olan anın içindeyken bu soruyu sormak ve hayat tecrübesini daha bilinçli, daha uyanık, daha gerçekçi hale getirmek; varmak istediğimiz diğer tüm hedeflerin belki de kilit noktasıdır.

YAZARA AİT DİĞER YAZILAR