İhsan Fazlıoğlu’nun Gözünden Yeni Bir Dünya Tasavvuru Oluşturmak

 

“Her kültür bir metafizik çanakta yaşar.”[i] Bazen bunu bile kabul etmek zor olabiliyor. Düşüncenin böyle bir metafizikten, beklentiden, yükten münezzeh üretildiğini düşünmeye devam etmekle naiflik ediyorum sanırım. Benim gibi hayatı çaresizce anlamlandıramayarak tepkiler gösterenlerin haline bakıp bir açıklama getirmeye çalışıyor İhsan Fazlıoğlu: Âlem tasavvurunun yitirilmesi. 

 

Her şeyden önce Ortada bir inkâr var. “Bize bir şey olmaz”, ”bizim bir kendimiz” var diyerek, geçmişe duyulan nostaljiyle bu âlem tasavvurunu yeniden kurma çabası nafile, bunu kabul etmeli. Fazlıoğlu hoca bu inkâra, tahminimce biraz da oflu oluşundan, pek bir vurgu yapar. Karamsar bir tablo çizdiği fikrine de karşı gelir, “sona değil, yola bakalım” der. O zaman “her yol meşru” görünmez, ulaşamamak bir bunalım yaratmaz.  

 

Ne yolu mu olacak bu yol? Âlem tasavvuru kurma yolu. Âleme, yaşama, dünyaya bir metafizik çanaktan bakmak, bir yeniden inşa, yeni ve güncel bir kavrayış biçimi. Fazlıoğlu’nun âlem tasavvurunu açıklayan şeması makul olmasıyla bana büyük bir ferahlık veriyor. Âlem tasavvuru, iki şeyden oluşur: “hayat görüşünden” ve “dünya resminden”. Hayat görüşü İslam’a dayanan bir insan için burada pek bir değişiklik olacağı söylenemez. Temel ilkeler, ya da kurucu ilkeler, aksiyomatiktir. Tevhid bugün hala hem dini, hem de akli bir esas olarak dimdik ayaktadır: “Hayat görüşümüzde bir sorun olduğunu düşünmüyorum. İslam’ın tanrı anlayışındaki soyutluğa başka bir din ulaşamamıştır” der Fazlıoğlu, Hegel’e de atıfta bulunarak. 

 

Buna karşın, âlem tasavvurunun ikinci unsurunda, “dünya resminde” bir değişim var. Yeni keşifler ve yöntemlerle yeni bir dünya resmi ortaya çıktı. Dünyaya ilişkin tüm bilgi alanlarında elde edilen yeni bulgular elbette âlem tasavvurunu değiştirecekti, ya da en azından başka bir hayat görüşünü beraberinde taşıyacaktı. Bu dünya resmiyle karşılaşmalarımız biraz geç biraz ağır olmuş olabilir, fakat âlimler bunun göz ardı edilemeyecek bir şey olduğunu kavramış, tercümeye çalışmıştır. O noktada, ya tamamen eldekini değiştirmek, yeniyi almak gerekirdi; ya da yeniyi tamamen inkâr edip eldekine tutunmaya devam etmek. İkisi de bugün izlerini yaşamaya devam ettiğimiz belki de pek geçerli olmayan tepkiler. Bu dünya resminde bir sorun olduğunu anlayan, bunun ardındaki hayat görüşünü fark eden bir âlim ne yapar?

 

İhsan hocamın kendi alanından verdiği şu örnek zihnimi biraz olsun aydınlatıyor. Bu karşılaşmaya benzer bir durum, çapı karşılaştırılamayacak olsa da, epistemoloji üzerine çalışan İbn-i Sina ve el-Razi’nin zamanında da yaşanmıştır. İbn-i Sina'nın epistemolojisi, yine kendi optik bilgisine dayanır. Buna karşın Razi, daha gelişmiş olan başka bir optikten, İbn-i Heysem’in optiğinden yararlanarak yeni bir epistemoloji kurmuştu. Var olan, güncel ve yeni dünya resminden yararlanarak bilgiyi ona göre yeniden yorumladı. Yeni dünya resmini inkâr etmemişti. 

 

Bir nevi, dünya resmiyle olan ilişkinin düzeltilmesi, bilginin ve isimlerin üretimini mümkün kılacak bir düzeye doğru yol almaya çalışmak çağrısı hocamınki. Bu çaba, kendini her yerde hissettiriyor, okumak, öğrenmek, üretmeye çalışmak esnasında görüldüğü gibi. Fakat bu sefer bir akıl karmaşası içinde değil bir yol üzerinde olma çabasıyla kendini açığa çıkartıyor. Parçalarla uğraşarak bütünü kaçırmak değil, aksine, o bütünü zihinlerde yeniden canlandırabilmek için bilginin ve idrakin yoluna koyulmanın derdidir İhsan Fazlıoğlu’nunki.



[i] Tırnak içindeki ifadeler Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun ‘Yeni Bir Dünya Tasavvuru İçin Ne Yapmalı?’ başlıklı konferansından alıntılanmıştır.

 

YAZARA AİT DİĞER YAZILAR